KSÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi'nin Türkiye'de organ nakli yapılan hastanelerden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hafize Öksüz, kadavradan organ bağışının çok önemli olduğunu, ancak bunda birçok sorunla karşılaştıklarını söyledi. Ailelerin beyin ölümü tanısını anlamakta zorluk çektiğini ve bitkisel hayatla karıştırdıklarını kaydeden Öksüz, "Bitkisel hayattaki olay geri dönüşümsüz değildir, orada bir ihtimal vardır, ama beyin ölümü eşittir, ölümdür" dedi.

Organ bağışı konusunda birçok sorular geldiğini belirten Prof. Dr. Öksüz, bağış sisteminde onlara Sağlık Bakanlığı'nın konuda hatasız ve hızlı işleyen bir sisteme sahip olduğunu, bu sistem sayesinde organların doğru kişilere ulaştırıldığını ve bu konuda kesinlikle torpilin olmadığını anlattıklarını söyledi. Yakınları diyalize giren ya da organ nakli olan ailelerin organ bağışına sıcak baktıklarını kaydeden Prof. Dr. Öksüz, "Ama diğer ailelere bunu anlatırken çok büyük sıkıntılar çekiyoruz. 'Bu, pazarlanır mı, satılır mı?' diye soruyorlar. Böyle bir şey söz konusu değil. İnsanlar 'Cesedin bütünlüğü bozuluyor mu?' diye soruyorlar. Organlar alındıktan sonra ceset uygun şekilde dikilerek aileye teslim edilmektedir. Bir de günahla ilgili sorular geliyor. 'Benim organlarımla içki içerse', 'Günah işlerse' gibi sorular geliyor. Aslında günah organa yazılmaz, günah olan kişinin yaptığı eylemdir. Sizin böbreğiniz, karaciğeriniz, gözünüzle herhangi bir günah işlenirse bu kişiyle ilgili bir olaydır. Bu konuda bize sorular gelmektedir" diye konuştu.
'İNSANLARI O ANA GELMEDEN ÖNCE EĞİTMEK GEREKİYOR'
Yoğun bakımdaki hastanın beyin ölümü gerçekleştikten sonra hemen aileyle organ bağışı için konuştuklarını, ancak bunun kolay olmadığını ifade eden Prof. Dr Hafize Öksüz, şöyle devam etti:
"Yoğun bakımda bir yakınınızı kaybetmişsiniz ve size birileri geliyor, 'Beyin ölümü, hayat bitmiştir' diyor. Sağlık Bakanlığı'nın görevlendirdiği organ nakil koordinatörleri de 'Yakınınızın organlarını bağışlıyor musunuz?' diye sorunca o anda insanlar mantıklı ve doğru kararlar veremiyor. İnsanları o ana gelmeden önce organ bağışının önemi konusunda eğitmek gerekiyor. Öncelikle genç nesli eğitmek gerekiyor. İlköğretimden liseye kadar üniversitelerde bu eğitimlerin yapılması gerekiyor. Ayrıca medya aracılığıyla iletişim ve eğitim yolları sağlanabilir. Dini olarak da cuma fetvalarında bu konulara geniş yer verilmesi gerekmektedir. Sadece organ bağış haftalarında değil, diğer zamanlarda da vatandaşı eğitmek gerekiyor. Son anda organ istendiği zaman aileyle hastane çalışanları arasında yanlış anlaşılmalar bile olabilmektedir. Bunu önlemek için eğitimi her zaman, her yerde, her şekilde yapmak gerekmektedir."
'BATI İLLERİNDE BAĞIŞ YÜKSEK'
Türkiye'de 26 bin 913 kişinin organ beklediğini, ancak bunun karşılığında bağışın çok düşük olduğunu ifade eden Prof. Dr. Öksüz, 2009'dan bu yana hastanelerinde 78 hastaya beyin ölümü tanısı koyduklarını ve bunun sadece 15'inden bağış alabildiklerini söyledi. Bunların içerisinde Suriyelilerin de olduğunu, ancak onlardan bağış alamadıklarını kaydeden Prof. Dr. Hafize Öksüz, şöyle devam etti:
"Hastanemizde 2018'de 22 beyin ölümü tanısı koyduk ve bunlardan 4 bağış alabildik. Çok düşük bir sayı. Türkiye genelinde batı illerinde bağış oranları daha fazla. Özellikle Marmara Bölgesi'nde ve İzmir, Antalya gibi batı illerinde bağış oranı daha fazla. Bu da eğitimin daha ön planda olduğu, insanların bu konuda daha duyarlı olduğu, medyanın bu konuyu daha iyi işlediği ve bir de organ nakil merkezlerinin olduğu illerde bu oran daha yüksek. Türkiye'de organ bekleyenlerin sayısını verecek olursak, kalp için bin 61 kişi, karaciğer için 2 bin 135 kişi, böbrek için 22 bin 371 kişi, akciğer için 62, pankreas için 284 kişi. Bunların içinde en şanslı olanı böbrek bekleyenler. Bunlar en azından böbrek bulunana dek diyalizle yaşamlarını devam ettirebiliyorlar. Birçok kalp hastası, akciğer hastası, pankreas hastası gibi bu grup hastalar, daha organ çıkmadan hayatını kaybetmekte ya da organ takılamayacak kadar kötü duruma gelmektedir."

Editör: Haber Merkezi